İhtiyari Arabuluculuk Aşamasında İrade Sakatlığı İddiasının Süresi İçerisinde İleri Sürülmemiş Olması Durumunda Davanın Reddine Karar Verilir
İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 31. HUKUK DAİRESİ
Esas: 2023/892
Karar: 2023/1638
Davacı vekili özetle, hileli söylemler ile müvekkilinin iradesinin yanıltıldığını beyan ederek arabuluculuk tutanağının iptalini talep etmiştir.
Davacının iptalini talep ettiği ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin 01/04/2020 tarihli olduğu anlaşılmıştır. Mahkememizde açılan davanın tarihinin ise 01/04/2022 tarihi olduğu anlaşılmıştır. Dosyada eksik bir husus kalmaması için taraf tanıkları dinlenmiş, dosya incelenmiştir. Davalı vekili 01/11/2022 tarihli beyan dilekçesi ile davacı ile aynı durumda olan bir işçi ile ilgili emsal karar sunduğunu beyan etmiştir. İlgili karar incelendiğinde davalı şirkete karşı aynı mahiyette açılan arabuluculuk tutanağının iptaline ilişkin davada ilk derece mahkemesi tarafından kabul kararı verilmiş olup, İstanbul BAM 32. HD. 2022/1312 E. – 1184 K. Sayılı ilâmı ile ilk derece mahkemesinin kararını kaldırarak davanın reddine karar vermiştir.
Somut olayda dosya içerisinde mevcut ihtiyari arabuluculuk tutanakları incelendiğinde sırasıyla; 01/04/2020 tarihli Arabulucu Belirleme Tutanağı başlıklı belgede; davacı işçi ile davalı işverenliğin isim ve adreslerinin bulunduğu, ihtiyari arabuluculuk konusunun işçilik alacakları olduğu, tutanakta, “Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve İş Kanunu gereğince ihtiyari arabuluculuk hükümleri çerçevesinde uyuşmazlığın arabuluculuk yolu ile çözümü için tarafımızdan arabulucu olarak 6208 sicil numaralı arabulucu Haluk Yirmibeşoğlu belirlenmiştir. Arabulucuk başvuru işlemlerinin bu şekilde yapılmasını talep ederiz… ” yazılı olduğu, tutanak altında taraflar ile arabulucu H. Y.’nun ihtirazi kayıtsız imzasının olduğu görülmüştür. Her ne kadar davacı vekilince, davacının arabulucuya başvurusuna dair bir belge bulunmadığı iddia edilmiş ise de, yukarıda açıklanan belgeden, tarafların ihtiyari arabulucu H. Y.’nun tayini konusunda birlikte hareket ettikleri, ortak kararla arabulucuyu seçtikleri anlaşılmaktadır. 01/04/2020 tarihli Arabuluculuk Bilgilendirme Tutanağı başlıklı belgede; taraflara arabuluculuk görüşmeleri ile ilgili taraflara bilgilendirme ve aydınlatma yapıldığı, söz konusu tutanağın taraflarca ve arabulucu tarafından ihtirazi kayıtsız imzalandığı görülmüştür. İhtiyari Arabuluculuk Son Oturum Tutanağı başlıklı belgede; ihtiyari arabuluculuk görüşmelerinin 6325 sayılı Kanun 17.maddesi çerçevesinde 01/04/2020 tarihinde anlaşma ile sona erdiğinin yazılı olduğu, taraflarca ve arabulucu tarafından ihtirazi kayıtsız imzalandığı görülmüştür. Her ne kadar davacı vekilince, ibra niteliğinde arabuluculuk tutanağı düzenlendiği iddia edilmiş ise de, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2022/436 Esas ve 2022/1380 Karar sayılı kararında;” Arabulucu önünde yapılan anlaşmada ibraya ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinin uygulanması mümkün değildir. Aksi kabulde arabulucu önünde tarafların anlaşması imkansız hale gelir. Nitekim 6325 sayılı Kanunun 18/5 madde hükmünde arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı öngörülmüş olup, buna göre ibraya ilişkin düzenlemelerden hareketle arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerliliği değerlendirilemez.” denilmekte olup, söz konusu anlaşma tutanağının ibra niteliğinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Her ne kadar davacı vekilince, iradilik ilkesinin ihlal edildiği, hileli söylemler ile davacının ve arkadaşlarının iradesinin yanıltıldığı ileri sürülmüş ise de, Türk Borçlar Kanunun 39.maddesinde, yanılma veya aldatma sebebi ile ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan tarafın, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak 1 yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmemesi veya verdiği şeyi geri istememesi halinde, sözleşmeyi onadığının kabul edilmiş sayılacağı hükmünün düzenlenmesi, söz konusu ihtiyari arabuculuk anlaşma tutanağının 01/04/2020 tarihinde düzenlenmiş olması, işbu davanın ise 01/04/2022 tarihinde açılmış olması karşısında, kanunda öngörülen 1 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği, kaldı ki davacı işçinin iradesinin fesada uğratıldığına ilişkin somut herhangi bir delilin ileri sürülmediği ve iddianın sübut da bulmadığı kanaatine varılmıştır. 1 yıllık hak düşürücü sürede açılmaması da bunun bir göstergesidir. İhtiyari arabuluculuk görüşmelerinin, davalı işverenliğe ait işyerinde yapılmış olması, arabuluculuk tutanağını geçersiz hale getirmeyeceği yukarıda zikredilen BAM kararında ifade edilmiştir. Arabuluculuk tutanak ve ekleri ile yukarıda yapılan açıklamalar hep birlikte değerlendirildiğinde; davacı vekilinin müvekkilinin iradesinin fesada uğratıldığı iddiasının usulüne uygun delillerle ispatlanamadığı, Türk Borçlar Kanunu’nun 30. ve devamı ile 39. maddeleri gereğince davanın 1 yıllık hak düşürücü süre geçirildikten sonra açıldığı, ihtiyari arabuluculuk tutanak ve eklerinde herhangi bir usule aykırılık bulunmadığı anlaşılmakla davanın reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM:
Davanın REDDİNE,” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili, davacının irade sakatlığını kendilerine başvurması sonrası öğrendiğini, sözleşmenin TBK 420.madde ibraname hükümlerine aykırı hükümsüz olduğu gerekçeleriyle yerel Mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE:
Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)355. maddesine göre istinaf incelemesi, istinaf talep edenin sıfatı da gözetilerek istinaf dilekçesinde belirtilen sebepler ve kamu düzenine aykırılık hususlarıyla sınırlı ve HMK 356/1.maddesi gereği incelemenin duruşmalı yapılmasını gerektiren eksik bir husus görülmemekle duruşmasız olarak yapılmıştır.
Davacı tarafça arabuluculuk anlaşmazlık tutanağının iptali talebi yönünden istinaf edilen kararda, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belge ve delillere göre; ilk derece mahkemesinin uyuşmazlık konusu hukuki ilişki ve hususları nitelemesi, dosyadaki verilerle çelişmeyen tespitleri, delilleri takdir ve değerlendirmesi, uyuşmazlığın çözümü için gereken hukuk kurallarını uygulaması, uyuşmazlık konusu hususları gerekçelendirmesi isabetli olup, kamu düzenine aykırı bir husus da tespit edilmediğinden, yerinde bulunmayan istinaf itirazlarının 6170 sayılı HMK’nun 353/1-b.1 ve 355. maddeleri uyarınca esastan reddine ilişkin oy birliği ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1.Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nin 353/1-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2.İstinaf Karar harcı bakımından Harçlar Kanunu’nun mahkeme harçlarını düzenleyen 1. Tarife, A-3-e bendi gereği alınması gerekli 269,85 TL harçtan peşin alınan 179,90 TL harcın mahsubu ile 89,95 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3.HMK’nin 359/4. maddesi gereğince, kararın tebliği ile 302/5. maddesi gereğince, harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
4.HMK’nın 333. Maddesi uyarınca kullanılmayıp kalan istinaf gider avansının olması durumunda davacıya iadesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 9 uncu maddesinin yollamasıyla 6170 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktar itibariyle KESİN olmak üzere 17/07/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.