Arabuluculuk Başvuru Formunda “İşçi İşveren İlişkisinden Kaynaklanan” Şeklinde Soyut İbare Kullanılması Yeterli Değildir.

SAKARYA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 9.HUKUK DAİRESİ
Esas: 2019/4314
Karar: 2020/69

Davacı vekili 24/12/2018 tarihli dilekçesinde özetle; 17/09/2016 tarihinden, 22/10/2018 tarihine kadar davalı firmada temizlik ve inşaat genel işleri takibi ve gece bekçiliği işini yaptığını, 22/10/2018 tarihinde haksız ve tek tarafı olarak iş akdinin feshedildiğini, SSK primlerinin eksik yatırıldığını, elden ödeme yapıldığını, işyerinden kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, senelik izin alacağı ve fazla mesai alacaklarının olduğunu beyanla alacaklarının tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı M.İ. cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın Meridyen Havuz adına açılması gerektiğini, kendisinin davalı sıfatı taşımadığını, husumet nedeniyle davanın reddi gerektiğini, davacının Meridyen Havuzda yevmiyeci olarak çalıştığını, yevmiyesini günlük olarak aldığını, haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddini talep etmiştir.
Gebze 1. İş Mahkemesi’nin 20180/412 Esas 2019/317 Karar sayılı kararında; “davaya konu ihtilaf hakkında dava süreci öncesi düzenlenen 29/11/2018 tarihli Arabulucu Son Tutanağı’nda taraflar arası uyuşmazlık konusunun “İşçi Alacağı” olduğu hususu tutanağa işlenmiş ve herhangi bir işçilik alacağı ayrıntısına yer verilmemiş olup; buna karşın dava dilekçesinde, davacı vekili tarafından arabulucu son tutanağında yer verilmeyen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, yıllık izin ve fazla mesai alacağına ilişkin alacak kalemlerinin talep edilmiş olduğu görülmüştür.
.. İş Mahkemeleri Kanunu ve 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun yukarıda bahsi geçen düzenlemeleri uyarınca, işçilik alacaklarına ilişkin dava açılabilmesi için her bir alacak kalemi hususunda arabuluculuk yoluna başvurulmuş olması ve taraflarca anlaşmaya varılamayan alacak kalemlerinin son tutanakta yer alması dava şartı olarak düzenlenmiş olmakla, arabuluculuğa konu edildiği açıkça tespit edilemeyen dava konusu işçilik alacağı kalemlerine ilişkin davacının talebi hakkında, dava şartının yerine getirilmemiş olduğu gözetilerek, davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
Aksinin kabulü halinde, tarafların arabuluculuk görüşmeleri sırasında hangi alacak kalemleri için görüşme yapıp, bu kalemlerden hangisi hakkında anlaşmaya varamadıkları hususunda tereddüt doğacağı, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17/2. Maddesi uyarınca tarafların hangi konuları görüştüğünün dışında, hangi konularda anlaşmaya varıp, hangi konularda anlaşamadıkları hususunun da tutanak altına alınmasının yasal zorunluluk olarak düzenlenmiş olduğu; davalı tarafın arabuluculuk safhasında kabul edebileceği bir bir talebin değerlendirilmeksizin arabuluculuk süreci etkisiz hale getirilerek ve davalıya bu alacak kalemi hakkında tartışma ve değerlendirme imkanı tanınmaksızın talebin doğrudan dava yoluyla ileri sürülmesinin kanunun yukarıda belirtilen düzenlemelerine açıkça aykırılık teşkil edeceği, tarafların arabuluculuk safhasında tartıştığı bir alacak kaleminin arabulucu tarafından tutanağa eksik işlendiği kabul edilse dahi, arabuluculuk görüşmelerinin gizliliği yönündeki kanuni düzenleme gereği mahkemece taraflar
arasında bu tartışmanın yapılıp yapılmadığı yönünde ayrıca araştırma yapılamayacağı, arabuluculuk eğitimi sonucunda arabulucunun görevlendirildiği ve arabulucuya faaliyeti sebebiyle ücret ödendiği dikkate alındığında, arabulucunun ihmalinin ancak arabulucu açısından bir sorumluluk doğurabileceği, buna karşın, kanunda yer alan açık düzenlemeye aykırı şekilde arabuluculuk son tutanağında yer almayan bir alacak kaleminin davada ileri sürülmesi halinde bu alacak kalemi hakkında dava şartı eksikliğine rağmen yargılama yapılamayacağı kanaatine varılarak “dava şartı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı asıl istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dosyada gerekli inceleme ve araştırma yapılmadığını, tanıklarının dinlenmesi gerektiğini, avukatlık ücretinin kendisine yükletilmesinin doğru olmadığını, yerel mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Dairemizce dosya üzerinden, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleriyle sınırlı olarak ve resen kamu düzeni yönünden yapılan incelemeye göre;
Dava ; kıdem, ihbar, yıllık izin, fazla çalışma gibi işçilik alacaklarına ilişkindir.
01/01/2018 tarihinden itibaren zorunlu arabuluculuk iş mahkemelerinde yürürlüğe girmiş olup, davacının arabuluculuğa başvurduğu 29/11/2018 tarihinde anlaşamama tutanağı düzenlendiği, uyuşmazlık konusunun da işçi ve işveren ilişkisinden kaynaklanan işçi alacağı şeklinde belirtildiği sabittir. 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3/1.maddesinde “kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür. Aynı Kanun’un 3/21.maddesi uyarınca uygulanan 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15/3.maddesinde ise “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür” denilmek sureti ile arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde sürdürüleceği belirlenmiştir. Arabuluculuk Kanun’da “Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” olarak tanımlanmıştır.
7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3/1.maddesinde “kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebi ile açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek dava şartı olarak arabuluculuk öngörülmüştür. Aynı Kanun’un 3/21.maddesi uyarınca uygulanan 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 15/3.maddesinde ise “Taraflarca kararlaştırılmamışsa arabulucu; uyuşmazlığın niteliğini, tarafların isteklerini ve uyuşmazlığın hızlı bir şekilde çözümlenmesi için gereken usul ve esasları göz önüne alarak arabuluculuk faaliyetini yürütür” denilmek sureti ile arabuluculuk faaliyetinin ne şekilde sürdürüleceği belirlenmiştir.
Arabuluculuk ile ilgili gerek 7036 Sayılı Kanun gerekse de 6325 Sayılı Kanunda başvurunun kapsamı ve başvurunun şekline dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu sebeple başvuru esnasında dile getirilmeyen bir alacak kaleminin görüşmeler kapsamında talebe konu edilmesi her zaman mümkün olduğu gibi müphem durumlar olması halinde ise uyuşmazlığın kapsamı arabulucu tarafından belirlenir. Zira arabuluculuk faaliyeti bir yargılama faaliyeti olmadığından görüşmeler sırasında talepler artırılabilir, değiştirilebilir.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17/2.maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek son tutanağın arabulucu tarafından düzenleneceği açıkça kurala bağlanmıştır.
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’nin 23/3. maddesinde, başvurunun dilekçeyle veya bürolarda bulunan formların doldurulması suretiyle yahut elektronik ortamda yapılabileceği belirtilmiştir. Yönetmelik 02.06.2018 tarihinde yürürlüğe girmişse de, yürürlük öncesinde de arabuluculuk bürolarında benzer şekilde form üzerinde işaretleme uygulamasının başladığı bilinmektedir.
Dava şartı olan zorunlu arabuluculuk uygulamalarında başlangıçta hem talepte bulunanlar ve hem de arabulucular tarafından yapılan bu tür hatalar tarafların mağduriyetlerine sebebiyet verdiği gibi arabuluculuk uygulamasının amaçlandığı gibi uygulanmasına engel olduğundan, arabuluculuk kanununa dayanılarak çıkartılan ve 02.06.2018 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğin ve aksaklıkları gidermek amacı ile uygulamaya sokulan arabuluculuğa hangi konularda başvurulduğuna ilişkin “başvuru formu“ uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihine kadar arabuluculuk anlaşamama tutanağında arabuluculuğa konu alacaklar tek tek belirtilmeden “ işçilik alacakları” “işçi-işveren uyuşmazlığı” gibi soyut ifadeler kullanılmış ise, başvuru formu getirtilip, talepler açık açık belirtilmiş ise talep formunda belirtilen alacakların görüşmelere konu edildiği, açıkça belirtilmemiş ise taraflar arasındaki işçilik alacaklarının tamamının arabuluculuğa konu edildiği kabul edilmelidir.
Başka bir deyişle “ başvuru formu “ uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihi milat kabul edilerek taraflardan kaynaklanmayan bu tür uygulama hataları aşılarak arabuluculuk müessesinin amaca uygun yürütülmesi sağlanmalıdır.
Başvuru formu uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihinden sonraki başvurularda ise başvuran ve özellikle başvuru arabuluculuk ile görevli mahkemenin memuruna yapılmış ise görevli memur başvuru formundaki bu tür eksiklikleri giderecek uyarılarda bulunmalı, 02.06.2018 tarihinden sonraki başvurularda başvuru formu içeriğine itibar edilerek sonuca gidilmelidir.
Bu tür anlaşmazlıklara ve tereddütlere meydan verilmemesi için arabuluculuk tutanağında tarafların anlaştıkları ya da anlaşamadıkları alacak kalemleri tek tek belirtilmelidir.
Somut olayda 02/06/2018 tarihinden sonra düzenlenen tutanakta işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan ibaresi yeterli değildir. Arabuluculuk evrakı incelendiğinde 30/10/2018 tarihinde arabuluculuğa başvurulduğu yani 02/06/2018 tarihinden sonra başvuru yapıldığı sabittir.
Dosya içinde mevcut arabulucu başvuru formunda da ; “işçi işveren ilişkisinden kaynaklanan” ibaresi mevcuttur. Bu nedenle yerel mahkemenin arabuluculuk tutanağını uygun bulmayarak dava şartı yokluğu nedeniyle davayı reddetmesinde hukuka aykırılık yoktur.
Davacının tanıklarının dinlenmediği yönündeki istinafı, öncelikle mahkemenin davanın esasından önce , dava şartını irdelemesi gerektiğinden geçerli bir istinaf nedeni kabul edilmemiştir.
Mahkemenin dava şartı yokluğundan davanın reddine şeklindeki kararında herhangi bir hukuka aykırılık olmadığından , ilk derece mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı kanaatine varılarak, davacının istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1-)Davacının istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-)Alınması gereken 54,40 TL istinaf karar harcından davacı tarafından peşin harç olarak yatırılan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 10,00 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-)Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-)Kullanılmayan gider avanslarının talep halinde ilgililere iadesine,
5-)HMK’nın 359. maddesinin 3. fıkrası gereği kararın tebliği ile 302. maddesinin 5. fıkrası gereği harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin ilk derece mahkemesi tarafından yapılmasına,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 7036 Sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 9. Maddesi yollaması ile 6100 Sayılı HMK’nun 361. ve 362. maddeleri uyarınca miktar itibariyle KESİN olmak üzere,
22.01.2020 tarihinde oybirliği ile karar verildi.